Nörobiyoloji, disleksi de dahil olmak üzere nörolojik durumları yönlendiren süreçleri anlamamıza yardımcı olur. Bu makale, tipik okuma becerilerinin ve doğru veya akıcı kelime tanıma problemleri, zayıf kod çözme ve zayıf yazım becerileriyle karakterize edilen dislekside görülen okuma güçlüğünün altında yatan nörobiyolojiyi ana hatlarıyla açıklamaktadır. Disleksi için eğitimsel müdahalelerden kaynaklanan nörobiyolojikdeğişikliklerde heyecan verici yeni gelişmeler olmasına rağmen, bu konuda daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bu makale aynı zamanda gelişimsel süreç boyunca disleksinin klinik özelliklerini özetlemekte ve klinisyenlere toplum kaynaklarına yönlendirme ve ailelerin eğitimsel müdahaleler aramasını savunma konusunda rehberlik sağlamaktadır. Eğitim sürecinde disleksi için iyileştirme ve uyum sağlamaya yönelik müdahalelerin yanı sıra tarama ve teşhis araçları da açıklanmaktadır.
Önemli Notlar (Prof. Dr. Ş. Torun)
1. Okuma, beynin çeşitli bölgeleri arasında bütünleşme ve iletişim gerektiren karmaşık bir bilişsel görevdir.
2. Disleksi, okuryazar toplumlarda okuma becerileriyle ilgili normal dağılımının alt aralıklarını temsil eder.
3. Disleksi genel entelektüel performanstan (zekâdan) bağımsızdır.
4. Yaygın bir yanlış anlama, harf ters çevirmenin disleksi için tanısal olduğudur; bu, özellikle 7 yaşından önce, normal gelişim gösteren çocuklarda görülebilir
5. Disleksili bireyler heterojen bir davranışsal ve bilişsel profil sergiler.
6. Disleksinin genetik, hücresel ve nörobiyolojik düzeylerde kapsamlı bireysel farklılıklar içerdiğine şüphe yoktur.
7. Okuma bozukluklarında rol oynayan çeşitli beyin bölgelerinin temel bilgisi, disleksilikişilerde okumada iyileşmeye yol açabilecek uygun, kişiye özel müdahalelerin uygulanmasına rehberlik edebilir.
8. Günümüzde disleksinin, farklı işlevsel sistemler arasında bilgiyi bütünleştirme yeteneğindeki bir kusurdan kaynaklandığı ve özellikle farklı sistemler ve dinlenme durumundaki beyin ağları arasında bilgiyi birbirine bağlayan merkez bölgesinin anormal işleyişiyle ilişkili olduğu düşünülmektedir.
9. Korpus kallozum, beynin bir yarım küresinden diğerine bilgi aktarımında kritik öneme sahip olan yarım küreler arası bir yapıdır. Korpus kallozumun şekli ve boyutundaki kesin değişiklikle ilgili tutarlı bulgular ortaya konmamış olsa da, disleksi korpus kallozumdakiçeşitli morfolojik değişikliklerle ilişkilidir ve bu, bu bozukluğun karakteristiği olan karmaşık işlemedeki eksiklikleri açıklamaya yardımcı olabilir.
10. Disleksinin çoğunlukla kortikal değişikliklerden kaynaklandığı düşünülse de son çalışmalar işitsel ve görsel sistemler arasındaki azalmış kortikotalamik bağlantı da dahil olmak üzere subkortikal yapıları suçlamaktadır.
11. Disleksi hakkında tutarlı bir kavram oluşturmaya çalışırken, çok sayıda alt tipleme modeli önerilmiştir. Konu tartışılmaya devam etmektedir. Ancak, çok sayıda etkilenen bireyde temel bir fonolojik eksikliği destekleyen önemli kanıtlar vardır.
12. Bununla birlikte, önemli sayıda belirgin bir fonolojik problemi olmayan disleksili birey içeren çalışmalara rastlanması alışılmadık bir durum değildir.
13. Fonolojiye her şeyi kapsayan bir alan olarak değil, çekirdek bir eksiklik olarak odaklanmak daha doğru görünmektedir.
14. Eğitim performansları, yüksek düzeydeki fonolojik işleme gerektiren aşağıdaki sorun alanları tarafından zorlanabilir:
– Başlangıçta fonolojik temsilleri oluşturma ve/veya bunlara erişme;
– Hızlı sözcüksel erişim;
– Sözel kısa süreli bellek veya çalışma belleği
– Konuşma algısı
– Yürütücü işlev eksiklikleri
– Dikkat, genel planlama ve engelleyici kontrol
15. Kanıta dayalı fonik tabanlı ve diğer yapılandırılmış okuma müdahalelerinin, iyileşme (zayıf okuma süreçlerinin normalleştirilmesi), telafi (okumada iyileşmeye yol açan alternatif beyin mekanizmaları) veya her ikisini birden elde etmede en etkili müdahaleler olduğu bulunmuştur.
16. Bu müdahaleler yalnızca okuma ve dil becerilerinde gözlemlenebilir bir iyileşme göstermekle kalmamış, aynı zamanda disleksili kişilerin beyinlerinde artan nöral bağlantı ve aktivite sağlamaktadır.
17. Ayrıca, işitsel veya fonolojik müdahalelerin, elektroensefalogram (EEG) ile ölçülen salınımlı beyin aktivitesindeki genliği artırdığı ve beyaz cevher bütünlüğünü iyileştirerek beyin yapısını değiştirdiği gösterilmiştir.
18. Modern ağ nörobilimindeki kayda değer ilerlemeler, tüm beyin boyunca iki taraflı olarak bütünleştirici işlemlemede nörolojik bozuklukları anlamanın önemini ortaya koymaktadır. Yeni bulgular, alan-genel bilişsel kontrol ağlarının da disleksi üzerinde merkezi bir rol oynadığını ileri sürmektedir.Bu nedenle, disleksinin fonolojik formunun bilişsel profiline ilişkin bakış açısı, çoklu eksiklikleri de dikkate almaktadır. Başka bir deyişle, fonolojik-çekirdek disleksisi olan bireylerin eğitimsel mücadeleleri fonolojinin çok ötesine uzanmaktadır.